27 Ekim 2011 Perşembe

Yazmak ya da Yazmamak, Benim İçin Bütün Mesele Bu!

Daha önceden de bahsettiğim üzere yazmayı ciddiye alıyorum. Nasıl yazdığımdan çok ne yazdığıma dikkat etmeye çalışıyorum. Yazmak fotoğraf çekmek gibi aslında benim için. Nasıl fotoğraf çektiğimden çok ne çektiğimle ilgileniyorum. Bu beni anlatımda konu odaklı biri yapar heralde. Haftada bir yazmaya çalışıyorum ama bazen üzerine yazmaya konu olmuyor bazen de yazmak istemiyor insan. Kimi zaman da ilk paragrafın yazdığım bir yazının devamına yazacak bir şey bulamıyorum ve siliyorum. Blog açmanın temel nedenlerinden biri de kişilerin kendilerini kimseye hesap vermek zorunda kalmaksızın, istedikleri konularda yazmak, çizmek, yayınlamak. Fakat bütün bunlara rağmen uzun süre boyunca yazı yazmayınca insan ister istemez bir yetersizlik atfediyor kendine. Sanki geniş kitlelere hitap ediyoruz da millet büyük bir ilgi ile bir sonraki yazıda ne yazacağımı merak ediyor.

Ne hakkında yazayım? Deprem mi? Çatışmalar mı? Bunlar hakkında yazmamak bu konulara duyarsız olduğumu mu gösterir? Hiçbir şey göstermez bilakis. Bu konularda yazmak istemediğimi gösterir. Peki şu anda ne yapıyorsun? O konularla ilgili yazmıyor musun? Eyhh. Rüyalarımla ilgili yazacaktım halbuki ben. Ayda bir, iki rüya gören adamın peşpeşe beş gün boyunca rüya görmesi normal midir ki? Rüyalar da tanıdık simalar vardı. Ekseriyetle tanımadıklarımdı ama. Garip garip şaçma sapan rüyalardı hatta biri, ikisi. Yüksek lisans hakkında yazacaktım belki de. Sevdim ben bu derslerin bazılarını. Diğerleri tırt diyecektim. Bölüm beni sadist yaptı, hiçbir şey anlamadığım dersten çok keyif alıyorum. Şikayet ediyorum gördüğüm herkese sonra ekliyorum, "Ama çok keyifli". Özerk dedi ki: "İyi, iyi biraz daha delirmişsin."

Hasta olmasam ben yazacağımı biliyordum aslında. Yazmamam gereken her şeye dair yazdım galiba. Biri hariç...

Beni En Son Takipleyene Not: Belki de senin dediği gibi yılda iki kere yazmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen de Karala İki Satır