16 Aralık 2011 Cuma

Kaymağı Başkasının Yemesi

Bu sabah uykudan uyanır uyanmaz haberleri açtım nedense. Sabah dediysem o kadar da sabah değildi. Öğlen haberlerine denk geldim. İlk haber Dünya Sağlık Örgütü'nün(WHO) raporundan bahsediyordu. Afrika'da yedi milyon insanın açlık sebebi ile ölüm ile yüzleştiğinden dem vuruyordu. Bu bilinen bir gerçek uzun yıllardır zaten. Yüzyıllar boyunca sömürülmüş bir kıtadan başka bir şekilde hayatını devam ettirmesinin beklenmesi abesle iştigal olur. Hemen bir sonraki haberde ise karbonhidrat diyetine girmiş Norveçli'lerin tereyağlı yiyeceklere hücum ettiklerinden ve Norveç'te tereyağı stoklarının bitmesi üzerine hükümetin tereyağı ihracatının önünü açtığını anlattı bir güzel. Tereyağın kilosu 50$ olmuş hatta. Bir an "Adaletin bu mu dünya?" dedirtti bana bu iki haber. Bir tarafta ölmemek için direnenler, diğer tarafta "diyet yapmak" için tereyağı bulamayanlar. Diyet yapmak için tereyağı aramaları ayrı bir konu tabi. 

Akşam üzeri de bir  haber sitesinde(Timeturkşöyle bir haberle karşılaştım. Habere bakmaya üşenenler için özetleyeyim. Forbes dergisi dünyanın en mutlu ve en mutsuz ülkeleri listelerini yayınlamış. Her iki listenin de ilk onları şu şekilde:

Listeye göre en mutlu on ülke şöyle sıralanıyor:

1) Norveç
2) Danimarka
3) Avustralya
4) Yeni Zelanda
5) İsveç
6) Kanada
7) Finlandiya
8) İsviçre
9) Hollanda
10) Amerika

Dünyanın en mutsuz ülkeleri:

1) Orta Afrika Cumhuriyeti
2) Zimbabve
3) Etiyopya
4) Pakistan
5) Yemen
6) Sudan
7) Nijerya
8) Mozambik
9) Kenya
10) Zambiya

Bir tarafına sürmek için yağ bulamayan Norveçliler dünyanın mutluları sıralamasında en başı çekerken, en mutsuzlar sıralamasında ilk onda, dokuz tane Afrika ülkesi yer almakta. Yüzyıllarca sömürdünüz, resmen Afrikalı insanların, ülkelerin üzerine inşa ettiniz medeniyetinizi. Şimdi bir zahmet gelip pisliğinizi temizleyin, iadeyi itibar yapın. Gerçi iade edecek itibar da kalmamıştır sizde. Gel de küfür etmeden bir gün geçir. bu yazıyı çok farklı düşünmüştüm ama burada bırakmam gerekiyor.

*Düşüncelerim çok naif, iptidai ve çocuksu gelebilir değerli okuyan. Fakat kimse benden İnsan Haklarına, Özgür Düşünceye, Uluslararası Hukuka inanmamı ve değer vermemi beklemesin.
** Evet kızdım

7 Aralık 2011 Çarşamba

Nasıl da Kandırdım Kuşları?

Saat olmuş 12. Kafada milyon tane şey. Eski İstanbul Adalet Sarayının önünden geçiyorum. Siz de bilirsiniz. televizyonda görmüşsünüzdür illaki. Çağlayana taşındı şimdi. Avrupa'nın en büyük adalet sarayı oldu. Yaptığımız en büyük işlerin hep inşaat olması da ayrı bir mevzu tabi. Neyse, önünden geçiyorum metruk sarayın, bir baktım güvenlik görevlisi var kapıda. Dışarıda sigara içiyor abicim. Diyorum ki kendi kendime "Neyi bekliyorsun acaba abi? Devlet boş binayı beklemeye neden adam dikiyor? Vur kapısına kilit kalsın öyle işte. Sonra kime vereceksen ver binayı." Sormaya karar veriyorum abiye neyi beklediğini. Tam kulaklığımı çıkartıp soracağım. O benden önce davranıyor kendisi. ".........." diyor. Kulaklığımı çıkartıp "Efendim?" demek durumunda kalıyorum tabi. "Nasıl da kandırdım kuşları?" diyor. Bir anlam veremiyorum ve gülüp yoluma devam ediyorum. Sonra fark ediyorum ki etrafta bir bahar havası varmışcasına kuşlar şakıyor. Bülbül mü desem yalı çapkını mı desem bilemiyorum, görünmüyorlar zaten karanlıktan ama hallerinden mutlu oldukları aşikar. Abiye dönüp bakıyorum tekrardan, elindeki cep telefonundan kuş sesi açmış kuşları gaza getiriyor. Ve o anda anlıyorum devletimizin boş binaya neden güvenli görevlisi koyma ihtiyacı hissettiğini. İşte böyle, hayat bazen sürprizlerle dolu olabiliyor.