7 Ocak 2012 Cumartesi

Yarım Fazlası

Hayat yarım fazlası tavuk dönere benziyor benim için. Daha saçma bir analoji kuramazdım ama bir haftada 3-4 kere tavuk döner yiyen bir insandan başka türlü bir şey çıkmazdı zaten. Neyse anlatalım nasıl bir benzeşim yakaladığımı. Yarım fazlası tavuk döneri elinize alıyorsunuz ve başlıyorsunuz bir ucundan yemeye. İlk ısırıklarınızda ne döner geliyor ağzına ne patates, duruma göre, ne de salata. Geliyorsa da tatmin edici miktarda değil. Böyle yavan, kuru ekmek yer gibi oluyorsunuz. Bebeklik ve çocukluk döneminin bundan çok farklı bir tat bıraktığını düşünmüyorum. Sonra ikinci tip ısırıklar geliyor. İçinde malzemesi var, eti, salatası, patatesi. Hepsinden belirli oranlarda var. O yudumda eksik olan bir şeyler var ama. Tam olmamış. Sanki hayatınızın gençlik dönemi gibi. Sonra orta kısımda yer alan malzemesi bol, yüzünüzde aradığınızı bulmuş ifadesi uyandıran ısırıklar var. Çok fazla yok onlardan. Her dönerde iki ya da üç tane vardır. Belki biraz daha fazla. Olgunluk dönemi eserlerimize benzetirim bunları. Evliliğimizdir, doktoramızdır, çocuklarımızdır, müdür olmamızdır belki de. Kıymetini en çok bilmemiz gereken yudumlardır muhtemelen. Buna müteakip dönerinizin son yudumlarına gelirsiniz. Yine malzeme azalmıştır, döner yavanlaşmaya başlamıştır. Başından beri tavuktan süzülen ve en sona biriken dönerin yağı, suyu karşılar sizi son yudumlarda. İşte yaşlılık günlerinizdeki birikimlerinizdir bunlar. Dönerciden çıkan analojide bu kadar oluyor işte. 

NOT: Döner demişken, Üsküdar'a yolu düşen olursa Bağlarbaşı'da Nuh Kuyusu Caddesi ile Cumhuriyet caddesinin kesiştiği köşede Palmiye Döner var. Size belki aynı şeyleri hissettirmez ama döneri güzel :)