25 Kasım 2011 Cuma

Beni Durakta Bırakan ...'e

Gecenin bir yarısı beni Eminönü'de tam şu noktadaki otobüs durağından almadan geçen ..., hayatta hiç kimseye etmediğim kadar içten ve samimi bir şekilde sana küfür ettim. Sanki hergün hem Eminönü'de hem de o durakta durmuyormuş gibi, hiç gaz kesmeden ve orada durak olduğundan haberi yokmuşcasına geçen ..., küfür etmek suretiyle hakkını aldım ve helallik dilemem gerekiyor senden ama şunu bil ki o gün gelip de hesaplar ortaya döküldüğünde beni soğukta bekletmenin hesabını ben de senden sorduracağım. El sallamış olmama rağmen duraktan çıkıp yolun yarısına kadar koşmuş olmama rağmen, "Bir önceki durakta yolcularımı indirdim, bu durakta bekleyen de bir sonraki otobüse binsin ne olacak diyerek" geçip gittin ya ...sün işte sadece bu yüzden hem de. Normal bir zaman olsa, düşünceli olmasam, kızgın olmasam umursamazdım seni. Küfüre de etmezdim. Saat 22.32 de Ahi Ahmet Çelebi Camii'nin önündeki Eminönü durağından geçen 28 numaralı otobüsün şoförü: Gözlerim görseydi birazcık daha plakanı alıp şikayetimi yapacaktım. Fakat bu hesap burada kapanmadı. Bu böyle biline ...!

15 Kasım 2011 Salı

Küvetteki Örümcekle Tanrı ve Kötülük Üzerine

Senin ne işin vardı küvette ben onu bilmiyorum sevgili örümcek ama üzerine su sıkıp ölümüne sebebiyet vermek istemedim. Bacağından tutup, bacağının kırılmasına sebep olmak da istemedim. Neticede sen de bu dünya üzerinde yaşıyordun ve en az benim kadar hayatta kalmaya hakkın vardı. Hala da var. Üstelik nemli duvarlara tırmanarak bulunduğun ortamı terk etme isteğin had safhadaydı. Bir örümcek azimli olmaya görsün. Belki geçiyordun uğradın ben onu bilemem. Belki de ağ kurup, avlar düşürecek bir köşe arıyordun kendine onu da bilemem. Beni çok düşünceli bir halde yakaladığın kesindi. Tanrı ve kötülük problemi üzerine düşünüyordum. Her zaman böyle şeyler düşünmüyorum tabi ki. Bugün sınavını olduğum Din Felsefesi I dersindeki konu başlıklarından biriydi sadece üzerine düşündüğüm konu. Seninle karşılaştığımız o anda şüphesiz ki güçlü olan bendim. Mentos reklamında oynamadığın sürece de galip belliydi. Dediğim gibi bir kaşık suya bakardı. Peki gerçekten hayat alacak kadar kötülük icra etmek bu kadar kolay mıydı? Hedefi 12'den vurmuş muydu Mackie, tanrı gerçekten varolsaydı bu kadar kötülüğe izin verir miydi diye sorarken. Salt iyi bir varlık bütün bu dünya üzerinde cereyan eden kötülükleri engelleyemez miydi? Netice de kadir-i mutlak bir varlıktı.  Mantıksal olarak kötülüklerin engellenebilir olması, bunun tam hakim bir varlığın hakimiyetine gölge düşürüp düşürmediği ayrı bir konu. Yapabilir miydi ayrı bir konu.
Benim fikrim ne mi dostum? Bence yapmazdı. Nitekim yapmıyor da. Her gün binlerce suç işleniyor, haklar gasp ediliyor, canlar alınıyor, değerler istatistiklere dönüşüyor. Yaratıcı bir baba misali sürekli hep iyiye mi yönlendirecek zannediyorlar anlamıyorum ki. Bir gün ilahi bir şekilde kötülüklerin kendiliğinden sona ereceğini mi bekliyorlar yoksa? Herkese bir tane saksı boşuna konmadı, içi boşta koyulmadı heralde. Neden dünyada kötülük var ve bunun kaynağı ne üzerine biraz kafa yorulsa... Ya da herkes kendi kapısının önünü temizlese bütün sokaklar tertemiz olurdu değil mi? Olmazdı. Birisinin iki kapı arasında kime ait olduğu belli olmayan yerleri temizlemesi gerekiyor. Kim? Bu saate kalınca böyle yazının nereye gittiği de belli olmuyor tabi. Neyse örümcekle ayrı yollara gittik. Bana düşündürdükleri için müteşekkirim. Felsefi yazalım dedik duygusal yazdık yine iyi mi!

3 Kasım 2011 Perşembe

Dünyanın En Endişeli Adamı

Dünyanın en endişeli adamı hiç şüphesiz ki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri koltuğunda oturan insandır. Şu anda koltukta Ban Ki Moon oturuyor. Endişeli olmak için sadece koltukta oturması yetiyor aslında. Sanki endişe makam ile birlikte geliyormuş gibi dünya genelinde gerçekleşen her türlü doğal afet, terör saldırısı, iç savaş bilumum aklınıza kötü olarak gelen ne varsa endişe ile karşılanıyor. Her türlü derken kayda değer olarak görülenler tabi. "Somalide ki kıtlıkla ilgili gelişmeleri endişe ile takip ediyorum.", "İsrail'in UNESCO'nun Filistin kararı üzerine açıkladığı eylem paketinin, başlama ihtimali olan barış görüşmelerini baltalamasından derin endişe duyuyorum." Kusura bakma ama bsg. Endişe duymak ne demek lan? Hiçbir yaraya işemeyen, kavga bittikten sonra meydana inip "Bu çocuğa kim yamuk yaparsa karşısında beni bulur!" diyen bir kurumun en tepesindeki adamsın sen ya. Fakat o da haklı tabi. Dış güçler onu da pençelerine almışlar, çalıştığı kurumuda. Peki bu kadar çepeçevre sarılmış sarmalanmış olmasaydı endişenin ötesine geçecek miydi? Pek mümkün görmüyorum. Ne mi demeye çalışıyorum? Damdan düşenin Nasrettin Hocadan başka dostu yok!