27 Mayıs 2011 Cuma

Yeni Bir Macera

Finallerimin büyük bir kısmının, altıda beşlik kısmının, ilk dört günde olması sonucu okulum bitti gibi bir şey oldu bir anda. Geç biten bitirmenin etkisi ile ilk defa finallerime günü gününe çalışmış oldum. Günü gününe derken, Mat IV hariç her finalime finalin olduğu gün çalıştım. Aslına bakarsanız şimdiye kadar ki en iyi final dönemimi geçirmiş bile olabilirim. Öncelikle Allahın izniyle hiç bir dersimden kalmıyorum. Sonrasında geçmş dört yılın finallerine baktığımızda yüksek bile bekliyorum bazı finallerden ki bu normalde olan bir şey değildi. Bakalım hayırlısı ile mezun oluyorum galiba. Bu da Uygar'a kapak olsun. O anlamıştır neyin ne olduğunu.

Bu yazıyı şu anda yeni bir başlangıçın eşiğinde yazıyorum. Ya da daha düzgün bir ifade ile yeni bir başvurunun eşiğinde yazıyorum. Şu anda İstanbul Üniversitesine yüksek lisans başvurusu yapabilmek için sıradayım. 573. numarayı bana verdiler. Sıra 300'lere yeni geliyor. Saat 5'e gelince kapıları kapatmazlar inşalah. "Tamam bu kadar, hadi geri kalanlarınız .... gidin" demezler diye umuyorum. Şu anda oldukça gerginim zaten daha da ortamı germenin bir anlamı yok Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrenci işleri başkanı teyze. Neyse ben gideyim de sıra kaça gelmiş bir ona bakayım.





16 Mayıs 2011 Pazartesi

Bit(e)meyen Okul

Şimdi hepimiz evden okula, okuldan eve giden öğrencileriz. Bizim ne işimiz olur kutlama ile parti ile. Gel gör ki dedik nasıl olsa son ders ne yapsak mazur görürler. Gökhan arkadaşım almış iki tane konfeti, üç tane vuvuzela, iki tane de kar spreyi. Maksat eğlence olsun zaten gözümüz nerde akşam orada sabah dağıtmakta değil. Yapamadık. Mezun(inşallah) olmamızı çekemeyen dış mihrakların, şer ağlarını örmeleri sonucunda kutla(ya)madık son dersimizi. Bunu konfetileri "patlatan" arkdaşlara mal edebilirdik tabi ama başta da dediğim gibi öğrenci adamız nereden bilelim konfeti atmayı. Tabi şu da var, o konfetiler patlasaydı Gökhan bu kadar eğlenemeyebilirdik. Son dersimizin Sürekli Ortamlar Mekaniği olması ve Ali hocamızın renkli kişiliği ile son düdükten sonra "Notlarnız iyi değil, finale dikkatli çalışın" demesinin katkısı da yadsınamaz. Gerçi hoş benim dersim değildi ama Süreki Ortamlar Mekaniği almasakta, bir parçası hepimizin içine yer etmiştir bence. En azından ben de ve Evrim de bir yer ettiği kesin. Vay be son derse de girdik(inşallah) arkadaş. İyiymiş...

NOT: Amacım videou koymaktı zaten, yazıyı okumadan videoyu izleyin bence :=)

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

Bu yazıyla birlikte bundan sonra okuduğum, okuyacağım kitaplarla ilgili yazılarımı bloguma yazmaya başlamış oluyorum. Hem kendim için not düşmüş olacağım, hem de belki bu yazıya denk gelenlerin okuma şevklerini bir parça olsun canlandırmış olurum. Ulvi bir göreve soyunmuş falan değilim her şey keyfim ve kahyası için...

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra Barış Bıçakçı'nın benim okuduğum ikinci kitabı. İlk önce Herkes Herkesle Dostmuş Gibi kitabını okumuştum. Onun hakkında yazacak daha çok şey var belki ama kitaba üç kere başlayıp bir kere bitirebildiğim için yazmayacağım. Tek söyleyebileceğim okuması zor bir kitap olduğu. Şimdi esas oğlan'a dönelim yani Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'ya. Kitap tek bir hikaye aslında. Roman da diyebiliriz ama bizim bildiğimiz klasik roman kurgusu ile yazılmamış. Bizim(ya da benim) bildiğimiz roman kurgusu ne ola ki? Şudur: Bir konu vardır. Belli karakterler vardır ve zamana göre düzgün bir olay örgüsü içinde ilerler hikaye. Bol sayfalı olur bir de. Bu benim yorumum tabi. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'da olay örügü klasik anlayışa göre işlemiyor bir kere. Tek bir hikaye var ortada ama bu hikaye çeşitli başlıklara bölünmüş ve küçük küçük, ikişer, üçer sayfalık hikayecikler ile anlatılmış. Kahramanlar da belirli, orta yerde dahil olan, hikayeye giren çıkan yok. Anlatımı da farklı. İlginç yerlerde soyutlamalar falan yapmış yazar "Bu da nereden çıktı şimdi en heyecanlı yerde?" diyebiliyorsunuz. Ben okudum, okuduktan sonra hani böyle bol ekşili salata yersiniz de ağzınızda buruk bir tat kalır ya, öyle bir şeyler oldu bana da işte. Okuyacaklara okumak isteyenlere belirtilir.

Son Not: "Yolda karşıma iyi niyetli birisi çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. Öyle olsun. "(Bıçakçı, 2008, s.56)

Refereans: BIÇAKÇI Barış, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, İletişim Yayınları, 2008, İstanbul

5 Mayıs 2011 Perşembe

Yazasım Var 1

Bugün çok yorucu geçen günlerimden biriydi benim için. Yine sabahtan akşama hiçbir şey yapmadım(Kütüphanede bir saat kadar bitirme çalıştım ama onu saymıyorum). Sabahtan akşama kadar hiçbir şey yapmayıp insan nasıl bu kadar yorulabiliyor? Hayır sabahtan akşama oradan oraya koşup tonla işi hallettikten sonra hala daha iş yapacak enerji bulduğum günlerin sırrı ne peki? Bu ne yaman tezat, bu ne yaman çelişkidir Uğur Bey? Hayır hiçbir şey yapmadıktan sonra akşam yorgun argın bir yere oturunca psikolojik olarak da çöküyor insan. Tamam biraz abartıyor olabilirim, psikolojik olarak çökmedim henüz ama şu anda evet tam şu anda bitirme yazması gereken ben ikicizgiarasinda yazi yaziyorum. Bitirme demişken, Bitirme Projesi (B.P.) büyük bir istikrar, azim ve kararlılıkla Beni Bitirme Projesi'ne(B.B.P.) dönüşüyor benden söylemesi. Şimdi Selman bu yazıyı okursa ıvır zıvır, liseli kız bikbiklemesine benzer bir yazı yazmışsın .... gibi olmuş diyecek. Klavyemden bu kadarı geliyor şimdilik ne yapalım. Sahi Selman nerede ki...